Ozon Tedavisinin 10 Faydası 

  1. Geliştirilmiş Bağışıklık Sistemi

Ozon tedavisi, enfeksiyonla savaşmak için bağışıklık sisteminizi iyileştirebilir. Ozon, iltihabı azaltmak için bağışıklık sisteminizi güçlendirebilir. Birçok insan, düzenli olarak vücudun bazı bölgelerinin iltihaplanmasına neden olan koşullardan muzdariptir. Enflamatuar belirteçler genellikle astımı olan kişilerin kanında bulunur. Enflamasyon, sağlık profesyonellerinin oksidatif stres olarak adlandırdığı vücuttaki serbest radikaller ve antioksidanlar arasında bir dengesizliğe yol açabilir. Bu tür stres, ağrı ve rahatsızlık ile ilişkilidir.

Düzenli olarak ozon tedavisi alan kişiler, tipik olarak oksidatif stresten kaynaklanan inflamasyonun azaldığını düzenli olarak bildirirler. Ozon tedavisi iltihabı yönetilebilir tutar ve bu da artrit ve Crohn hastalığı gibi iltihaplı durumları kontrol altında tutar.

Ozon hakkında konuşurken, insanlar Dünya’yı düşünme eğilimindedir. Birçoğunun sürprizine göre, aynı zamanda güçlü bir antioksidandır. Ozon içindeki antioksidan özellikler, kalıcı iltihaplanmanın neden olduğu hasarı iyileştirmeye yardımcı olur. Vücudun ve insan DNA’sının iyileşmesi, genel enfeksiyon veya hastalık riskini azaltır. 2014 yılında araştırmacılar, ozonla ilgili tedavinin inflamasyon tedavisi için meşru bir seçenek olduğu sonucuna vardı.

Birçok kronik inflamatuar hastalık ve bağışıklıkla ilgili bozukluklar, ozon tedavisi ile önemli ölçüde iyileşebilir.

 

  1. Antibakteriyel, Antifungal ve Antiviral Yetenekler

Zamanla bakteriler antibiyotiklere direnmeyi öğrenmiş ve adapte olmuştur. Bilim adamları sürekli olarak mantar, viral ve bakteriyel enfeksiyonları önlemenin ve daha iyi tedaviler bulmanın yollarını ararlar.

Devam eden ozon çalışmaları, bir enfeksiyon kontrol özelliği katmanı içerdiğini buldu. Ozon tedavisi  bazı akut bakteriyel enfeksiyonları çözebilir. Kene ısırması durumunda Ozon enfeksiyonu 48 saat içinde tedavi eder.

Grip gibi viral enfeksiyonlar her yıl, özellikle sonbahar ve kış aylarında insanları kötü etkiler, ozon tedavisi bu enfeksiyonlara da yardımcı olabilir.

  1. Beyin Dokusu Hasarını Geri Döndürebilir

Bir kişi, beyni oksijen kaynağından mahrum bırakan bir felç geçirdikten sonra. Beynin hasar gören bölgesi penumbra olarak bilinir. Hasarı azaltmak için yapılacak en iyi hareket, oksijeni olabildiğince çabuk eski haline getirmektir.

İlginç bir şekilde, 2012’de yapılan bir araştırma, beyin dokusuna sağlanan oksijen ve ozon gazlarının bir karışımının sadece daha fazla hasarı durdurmakla kalmayıp, beyni orijinal durumuna geri döndürdüğünü buldu.

  1. Tekrarlayan Kalp Krizi Riskinin Azaltılması

Kalp krizi geçiren kişiler için ikinci veya üçüncü kez kalp krizi geçirmesi nadir değildir. Ozon tedavisinin tekrarlanan kalp krizi olasılığını, oksijen eksikliğinden ölü doku gelişimini veya kalp krizinden sonra aritmi olarak da bilinen anormal veya düzensiz kalp atış hızını önemli ölçüde azalttığına dair kanıtlar bulunmuştur.

Ozon Tedavisi ne kadar hızlı alınırsa o kadar iyidir. Hastalar hızlı bir şekilde tedavi aldıklarında ve tedavi sık alındığında tekrar kalp krizi geçirme riski o kadar azalır.

 

  1. Vücut Detoksuna Yardımcı Olur

Aldığımız önlem miktarı ne olursa olsun, toksinler esasen kaçınılmazdır. Toksinlerin insan vücudu ve kendini iyileştirme yeteneğinden enfeksiyonla mücadeleye kadar işleyişi üzerinde olumsuz etkileri olabilir.

Bununla birlikte, toksinlere karşı savaşmak için atabileceğimiz adımlar var. İlk yol, diyeti iyileştirmek ve vücudumuza ne koyduğumuzu izlemek. İkinci yol ise düzenli ozon tedavileridir. Ozonun metabolizmayı hızlandırdığı ve genel sağlığı iyileştirdiği gösterilmiştir.

  1. Kronik Yaraları İyileştirir

Bir dizi çalışma, düzenli Ozon Tedavilerinin kronik yaraların tedavisinde hayati bir rol oynayabileceğini öne sürdü. Ozon Tedavisi, diyabetik hastalarda ayaklarında gelişen ülserlere yardımcı olmak için etkin bir şekilde kullanılmıştır.

Ek olarak, ağrılı ağız ülserlerinden muzdarip insanlar Ozon  Tedavisi ile azalma ve rahatlama bulmuşlardır.

  1. Ağrı kesici

Uzmanlar, insanların %75-85’inin hayatlarının bir noktasında sırt ağrısı çekeceğini tahmin ediyor. Sırt ağrısı, bir doktor ziyaretinin en yaygın nedenlerinden biridir. Ozon tedavisinin anti-inflamatuar özelliklerinin sırt ağrısı çekenlere rahatlama sağlayabileceğini bilinmektedir.

  1. Onarılmış Kök Hücreler

Kök Hücreler, insan vücudunun tamamında hücre üretmek için sürekli çalışmaktadır. Kalbe, beyne, sinirlere ve vücudun diğer birçok çalışan bölümüne yardım sağlayan hücreler.

Son kanıtlar, Ozon Terapisinin bir hücrenin yeniden etkinleştirme yeteneğini geliştirebildiğini ve bunun da hasarlı hücrelerin daha hızlı ve daha iyi onarılmasını sağladığını göstermektedir.

  1. Hücre Oksijenasyonu

Doku ölümü, dokularınızın oksijene yeterli erişimi olmadığında meydana gelir. Anemiden muzdarip kişilerde Hipoksi riski daha yüksektir. Tüm kan dolaşımı boyunca bir astım krizi sırasında akciğerler gibi alanlarda hipoksi oluşabilir.

Ozon Tedavisi, vücuda hazır oksijen sağlama yeteneğine sahip olduğundan, kemoterapi ve radyoterapinin yanı sıra hipoksik tümörlerin seçilmesine yardımcı olabilir.

  1. Daha Sağlıklı Cilt

Son yıllarda insanlar ozon tedavisini ciltlerini iyileştirmenin bir yolu olarak kullandılar. Daha önce bahsedildiği gibi, Ozon Terapisi oksijeni hücreler için hazır hale getirir, cilt hücrelerinin oksijene ihtiyacı vardır.

Kolajen Nedir?

Kolajen vücutta en fazla bulunan proteindir. Kolajen, çeşitli vücut parçalarını oluşturan bağ dokularının ana bileşenidir. Tendonlar, eklemler, bağlar, cilt ve kaslar bu proteinden oluşur. Kolajenin, cilde yapı sağlamak ve kemikleri güçlendirmek de dahil olmak üzere birçok önemli işlevi bulunmaktadır.

Kolajen Vücutta Ne İşe Yarar?

Kolajen, dokulara destek sağlar, doku ya da organların canlı ve esnek kalmasına yardımcı olmaktadır. Bu özelliklerinin yanında yıpranan dokuların onarım ve yenilenmesinde, kemik dokunun ve derinin şekillenmesinde de önemli görevleri bulunmaktadır.

Kimler Kolajen Kullanmalı?

Yaş ilerledikçe vücutta kolajen üretimi azalır. Kolajen üretiminin azalması nedeniyle vücutta yapısında bulunduğu dokularda da kolajen miktarı da azalır. Vücuttaki kolajen miktarını artırmak ve dokuların yapısının korunması için kolajen takviyeleri alınabilir.

Kolajen takviyeleri alınması 30’lu yaşlardan sonra önerilmektedir. Özellikle 30-40 yaşları arasında doğru ve zengin içerikli kolajen takviyeleri alındığında yaşlanma sonucu oluşan bulguların daha geç görülmesini sağlanabilir.

Kolajen Tipleri Nelerdir?

Kolajenin 19 tane tipi tanımlanmıştır. Vücudumuzda en sık görülen çeşitleri tip 1, tip 2, tip 3, tip 4 ve tip 10’dur. Tüm bu kolajen tipleri vücudun farklı dokularında bulunmaktadır.

Tip 1 Kolajen: Vücutta en fazla miktarda bulunan kolajen türüdür. Tip 1 kolajen, vücutta organlarda, bağlarda, tendonlarda ve ciltte bulunur. Kemikleri destekler, cildi korur ve cildin elastikiyetini sağlar. Dokuları bir arada tutar ve yaraların iyileşmesini sağlar.

Tip 2 Kolajen: Tip 2 kolajen hücresel olmayan kıkırdak matrisi (kondrositler) tarafından üretilmektedir. Tip 2 kolajen, bağ dokularında bulunan kıkırdak oluşumuna yardımcı olur. Eklem sağlığı açısından bu kolajen türü oldukça önemlidir. Yaşa bağlı ortaya çıkan eklem ağrıları ve buna bağlı olarak meydana gelen çeşitli semptomların tedavisinde etkilidir.

Tip 3 Kolajen: Organları ve cildi oluşturan hücre dışı matrisin ana bileşeninden oluşmaktadır. Kalp ve kan damarları ile kan dokusunu oluşturmada destekleyicidir. Tip 3 kolajen, cildin esnekliğini ve sıkılığını korumasında da etkilidir. Kasların, damarların ve organların yapısını desteklemektedir.

Tip 4 Kolajen: Tip 4 kolajen, sindirim ve solunum yüzeylerini oluşturmaktadır. Cildin derin katmanlarında bulunur. Organları çevreleyen bazal zarın oluşumunda etkilidir.

Tip 10 Kolajen: Yeni kemiklerin oluşumunda görev alır. Aynı zamanda eklem kıkırdaklarının gelişimi için de önemlidir. Eklem bölgelerinde bulunan kırıklarda onarıcı görev görmektedir.

Kolajen Kaybına Yol Açan Faktörler Nelerdir?

  • Çevre kirliliği (toksinlere maruz kalmak)
  • Stres
  • Sigara kullanımı,
  • Alkol tüketimi,
  • Güneş ışığına uzun süre maruz kalma,
  • Aşırı şeker tüketimi
  • Paketlenmiş, rafine gıdalar,
  • Sağlıksız beslenme,
  • Uyku düzensizliği ve yeterince uyumama
  • Menopoz

 

Kolajenin Kilo Üzerindeki Etkileri Nelerdir?

Kolajen protein peptitleri diğer protein türleri ile karşılaştırıldığında daha doyurucudur. Yapılan araştırmalarda kolajen tüketen kişilerde diğer protein türlerine göre yüzde kırk daha fazla tokluk hissiyatı oluşturduğu ortaya çıkmıştır. Tokluk hissi vermesi nedeniyle kolajen, kilo verme sürecine katkıda bulunan bir maddedir.

Kolajen, iştahı azaltmaya da yardımcı olmaktadır. Kilolu hastalarda hidrolize kolajen alımının kana tokluk hormonu salgıladığı saptanmıştır. Kolajen, dolaylı yoldan kilo kaybetme sürecine de yardımcı olmaktadır.

Kolajen Kireçlenmenin Önlenmesi İçin Kullanılır Mı?

Kireçlenme (osteoartrit), eklem ve kas yapısının bozulmasıyla oluşur. Eklem ve kaslarda kireçlenme sonucu ağrı karşımıza çıkmaktadır. Kireçlenmenin düzeyine göre hastaların normal hayat akışını etkileyerek ağrılar meydana gelmektedir.

Aslında kireçlenme olarak ifade edilen durum eklem ya da kasta doku kaybıdır. Kasta ve eklemlerde oluşan bu doku kaybı ağrılara neden olmaktadır.

Kireçlenmenin önlenmesi için pek çok koruyucu tedbir alınabilir. Kilo vermek, hafif egzersizler, eklem içi enjeksiyon gibi yöntemler kireçlenmenin tedavi edilmesine yardımcı olur.

Ancak bazen ileri seviyelerde ki kireçlenmeye bağlı sorunlarda cerrahi işlem gerekebilir. Kireçlenmenin ileri seviyeye taşınmasını engellemek için kolajen peptit kullanılabilir.

Kolajen Nasıl Kullanılır?

Vücutta azalan kolajeni takviye yoluyla yerine koymak için en yaygın 4 kullanım önerisi:

Su ile tüketmek: Kolajen suda rahatlıkla çözünen, tadı neredeyse hiç olmayan ve kokusuz bir proteindir. Bir bardak suda günde tercihen 10 gr kolajen tozu karıştırılarak güvenle içilebilir.

Çay, kahve ile tüketmek: Kolajen çay ve kahvenin tadını ve kokusunu değiştirmez. Bu nedenle çay ve kahve ile beraber de içilebilir.

Meyve suyu ile tüketmek: Meyve suyuna kolajen ekleyerek gayet sağlıklı ve pratik bir şekilde alınabilir.

Çorba ve yemekler: Çorba veya herhangi bir yemeğe eklenerek de kolajen alınabilir.

Kolajen Desteğini Ne Kadar Süre Kullanmak Gerekiyor?

Yapılan klinik çalışmalar kolajen takviyesi alan kişilerde dört hafta sonunda farkın görülmeye başladığını gösteriyor. Sekiz hafta sonunda da belirgin sonuçlar elde ediliyor.

Kendi Kolajeninizi Korumak İçin Ne Yapmalısınız?

  1. Egzersiz yapmak
  2. Sağlıklı ve dengeli beslenmek
  3. A ve C vitamini kullanmak
  4. Sigarayı bırakmak,
  5. Güneşten korunmak,
  6. Düzenli ve yeterince uyumak,
  7. Şeker ve rafine edilmiş ürünleri tüketmemek

Kolajen Kaybı

Kolajen ciltte bol miktarda bulunur; fakat yaşlanma ile cildin iç tabakaların azalmalar meydana gelmektedir. Cilt esnekliğini kaybeder. Elastikiyetini kaybeden ciltte çatlaklar oluşmaya başlar ve zamanla ciltte kırışıklıklar ortaya çıkar. Cilt zamanlar yaşlı bir görünüme ulaşır.

Uzun süre bilinçsiz güneşlenme, dengesiz beslenme ve uyku düzensizlikleri kolajen kaybına yol açabilmektedir.

Kolajen kaybı zararlı tüketim alışkanlıklarından vazgeçilerek ve faydalı beslenme alışkanlıkları ile belirli bir seviyeye kadar önlenebilmektedir. Fakat özellikle 40 yaş üzerinde ve menopoz sonrası insan vücudun kolajen üretme kabiliyeti zayıflamaktadır. Bu da kolajen kaybına ve kas kütlelerinde zayıflamaya neden olur.